2 Şubat 2013 Cumartesi

Bu seferki, anlatmanın, anlatabilmenin çok daha ötesinde bir şey. Zira anlatmanın amacı çoğu kez, karşındakinin görüşünü duymaktır. Duyulacak tek kelimelik yorum bilindikten sonra da gidip birine içini dökmenin bir anlamı yok. Çünkü toplamak hep sana kalıyor ve çok uzun sürüyor. Kulaklarda yankılanacak "nankörlük" kelimesini illa bir ağızdan duymaya gerek yoktu bu sefer. Bu seferki de bundan önceki bazıları gibi haklı olan onlar mı yoksa sen misin karar veremediğin durumlardan biri. Belki de tek gerçek "nankörlüktü" çünkü. Her zaman sevdiğin gerçeklerden, bu seferkisi nankörlüktü belki de. Kelimelerin fazla geldiği durumlardan bu da. Satıp kurtulmak için sadede bir türlü gelemediklerinden.
Bacaklarını karnına çekip yatağında saatlerce ağladığın günlerden, haftalardan, aylardan sonra; bu somut problemlerinin yok oluşunda hissettiğin bu tarif edilemez hoşnutsuzluk tabii ki nankörlük olarak adlandırılacaktı. Hissizlik. Beklentisizlik. Umutsuzluk. Amaçsızlık.
Hayattaki misyonunun bittiğini hissettin mi hiç?
Artık daha fazla elinden gelebilecek bir şey olmadığını hissettin mi ya da? Gerçi bu zamana kadar elinden ne geldiği de ayrı tartışılası bir durum.
Bundan sonra elbette seni çok daha üzecek şeyler yaşayabileceğini ama iyi bir şey olmayacağını hissettin mi?  Sabitlik de değil ama demek istediğim. Hayatında hiçbir şey olmamasının acısı da en az kötü şeyler olması kadar çünkü.
Hep derim ya işte, bir hedefiniz, amacınız, hayaliniz olsun. Çünkü bir hedefi, amacı, hayali olmayan insanlar yeni sabahlara uyanamazlar. Belki öğleden sonralara ama asla sabahlara değil.
Asla sahip olamayacaklarını istemekten vazgeçmenin yükü de en az istemek kadar ağır. Bunu bilmesin.
Peki ya şimdi ne olacak?
Ne olacağız?
Ne olacaksın?
Ne olacağım?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder