24 Mayıs 2012 Perşembe

Gel, bir cümleye yerleşip orada yaşayalım.

İçinden Gemiler Geçen Şehrin İçinden İnsanlar Geçen Kızı

Hayatının limanına insanlar yaklaşıyordu. Demir atacaklar sanıyordu. İnsanlar gemiler gibiydi. Gemi bu, geçer gider. Şairin dediği gibi, bakakalıyordu gide geminin ardından. Atmazdı kendini denize. Zira deniz de oydu, liman da. Gemiler denizine demir atıyordu. Deniz onun yüreği. Kalbi paramparça, demirler atılmış. Kan revan.
Hem içinden gemiler geçen şehrin içinden insanlar geçen kızıydı, hem de denizin kızıydı. Deniz babasıydı. Bambaşka denizlerin kızıydı. İçindeki dalgaları sakinleştiren tek şeyin, denizin dalgalarını izlemek olmasının tek açıklaması oydu. Kızını bir tek babasını sakinleştiriyordu. İçinden insanlar geçen, denizin kızı.
Bak bir insan daha battı.
Denizinde artık sular bulanmayacaktı. Gemiler batacak, tufanlar çıkacak, insanlar boğulacaktı. Deniz hıncını alacaktı.
Göz yanılsaması. Uzun süre duran bir şeye baktığında, bir süre sonra hareket ettiğini sanman gibi. Biri geldi sanıyorsun bazen, hayatına, kalbine bir şey oldu. Anlık, kısa süreli mutluluklar dalgalanıyor gözünün önünde. Göz yanılsaması. Hayat senin hayallerindeki gibi değil küçük hanım, olsa olsa heyulandaki gibi olur. Bu hummalı yarış için ne de güzel sonuç ama. Göz problemlerinden bahsetmişken, bir de göz mercekleri problemi var. Yanlış insanları gözde büyütme. Küçükler bir anda kocaman oluveriyor gözünde. Sonra bir anda minnacık oluyorlar yine. Sorun sende değil, göz merceklerinde.
Sadece göz mü, bütün vücut karışık. Bu hengamede, çene kaslarının kafası çok karışık. Uzun süre olduğu yerde durdular ya, fırsatını bulduklarında kulaklarla sevişmeye kadar gidiyorlar. Ağzın, kulaklarının kapısında. Yaylı mıdır nedir ancak, çok uzayınca, pat diye eski yerleri dönüveriyorlar. Bütün vücut karışık işte. Göz pınarları desen, pınar değil; şelale.
Beyin mesela, çok kullanılmaktan, düşünmeden hata vermiş. Sekteye uğramış. Arada kendini kapatıp çekiliyor. Eh ihtiyaç duyulan zamanda, cam kırılıp uzanılacak zamanda. Karar verme bambaşka organların elinde. Kulaklara kalmış karar verme görevi. En olmayacak yere. İnanıyor duyduğu her söze kulaklar. Sonrası, sonrası perişan tabii ki. Kulaklar, inanıyor duyduğu "her" söze. "Gel, seni babana götüreceğim." deseler 28 yaşında sana, gidersin. Beyin çekilmiş, kulak inanma işinde. Olacak iş değil.
Kalp, kan pompalamaktan başka işlere kalkışmış. Her yer kan revan. Becerememiş. Çok çarpmaktan helak düşmüş.
Vücudun uyku mekanizması etkilenmiş. Uykunun ne olduğu unutmuş.
Baş ağrısı çöreklenmiş.
Mide, heyecandan, stresten, umuttan spazmlar içinde. Ondan zaten beklenti bile yok artık.
Tüm vücut karman çorman. Ne hayır kaldı, dağ gibi insanlardan.
Olur böyle şeyler ama. Problem etme. Göz problemleri, kalp spazmları, kalp kırıkları. Merak etme ama, kırık değildir. Kırık olsa duramazdın. Belki paramparçadır.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Hey!

Mutluluğu çok başka yerlerde bulduğunu söylemiş miydim?
Dün gece çok güzel bir filmde buldum mesela.

Bir arkadaşımın, "İzlerken aklıma sen geldin, kesinlikle izle." demesi üzerine; itaat ettim ve hemen izledim.

Dünkü mutluluğumun sorumlusu olur kendisi. Girl On The Bridge.

  İlk 7 dakikadaki röportaj sahnesi, bence filmin en iyi sahnesiydi. 





Filmden tabi ki yine aklıma not ettiğim replikler çıktı. Fazlasıyla.





"Uzun zaman önce caddenin çift tarafında oturdum. 22 numarada. Karşıdaki evleri seyrettim. Daha mutlu insanları düşündüm. Odaları daha güneşliydi, partileri daha eğlenceli; ama aslında odaları daha karanlık ve küçüktü ve onlar da karşıdaki evleri seyrettiler. Çünkü, biz şansı hep sahip olamadığımız şeyler olarak düşünürüz."

Bir de soundtrack'i bulabilseydim iyiydi.

Neyse, izleyin gençler.


3 Mayıs 2012 Perşembe

Merhaba!

Geçtiğimiz günlerde İzmir'den bir kitap fuarı geçti. Ben ne yaptım? 3 aylık bursumun yarısını, bıraktım geldim. Pişman mıyım? Asla.
  
Gittim ben de bu harika şeyleri aldım. Minik yurt odama sığmak artık daha zor. Hatta Almanca yakamı bıraksa kendime kitaplarımla çok güzel planlar yapmıştım ama zorunluluklar malum. Kendime kitap kahramanlarıyla duygusal ilişkiler planlarım suya düştü yani anlaşıldığı üzere. Bir kitap kahramanına aşık olup, diğeriyle dost olacaktım oysa ki. Neyse, 1,5 aylık muazzam tatilimde, her kitabın kahramanıyla tanışırım.
Ha bir de, şöyle bir şey var:

O gün mutluluk bir mürekkepten döküldü aslında.
Küçükken evlenmek istediğim Yekta Kopan, biraz zaman geçtikçe sesine hayran kalıp seslendirmelerini dinlediğim Yekta Kopan, 18'imde kitaplarının cümlelerinin altını çizdiğim Yekta Kopan.
Mutluluk.



2 Mayıs 2012 Çarşamba

İnsanlar geliyor, insanlar geçiyor. Bazıları içinden geçip gidiyor; ama geçiyor. Zaman da geçiyor. Bazen zamanla geçiyor bazen sadece zaman geçiyor ama her şey geçiyor. İyi olan her şey geçiyor; kötü olan her şeyin geçtiği gibi. Kötü olan şeyler geçip gidiyor, dönerken suret değiştirip geçiyor. Sonra onlar da geçiyor, tekrar yenileri... Kısır döngü devam ediyor. Minik çemberinin içerisinde delice koşup duran, her seferinde aynı yerden geçip bir türlü sona varamayan hamster gibi dolaşıp duruyoruz hayatın içinde. Hep aynı yerden geçiyor olabilirdik ama bu geçip gitmediğimiz anlamına gelmiyordu asla.
Günler geçiyor, haftalar geçiyor, aylar, yıllar geçiyor. Peşine sürüklüyor çarpa çarpa götürüyor. Yara izleri bırakıyor; ama geçiyor. Her yara izi sayfalar dolusu dersler ifade ediyor. Tekrar tekrar kanatılmış, kabuğu koparılmış yara izleri alınmamış dersler ifade ediyor.
Aklından aynı anda binlerce düşünce geçiyor. Geçip gitmiyor. Dolandıkça dolanıyor.
Domino taşları misali devrilip devrilip duruyoruz. Tek bir taş oynayınca bütün denge sarsılıyor, koca kule yıkılıyor. Devrile devrile yok oluyoruz. Tekrar kalkıyoruz. Kalkacağız, zaman geçiyor.
Hayatının fotoğrafından insanlar geçiyor. Kimisi asıl model, kimisi arkadan geçip gidiyor. Herkes gidiyor. Herkes geçip gidiyor. Düşüyorsun, insanlar geliyor, kalkıyorsun, insanlar gidiyor.
İnsanlar geçiyor, geçerken uğruyor.
Zaman geçiyor. Acele et.
Bak bu yazıyı yazarken dinlediğim şarkı geçti gitti kaç kez. Bu şarkı hala geçiyor.
Bu yazı geçip gidiyor.
Koca ömür geçip gidiyor.
Üzülmeye vakit yok, her şey geçiyor.
14 yaşın geçti, 15 geçti, 16 geçip gitti, 17 bitti, 18 yaşın geçip gidiyor.
Acele et. Zaman geçiyor.
Her şey geçiyor.