24 Aralık 2012 Pazartesi

Ben artık istiyorum ki, sadece bana ait bir evde tek başıma yaşayayım. Ben artık istiyorum ki, tüm -yakınlarımla- yakın sandığım uzaklarımla- arama mesafeler koyayım. Ben kendi arkadaşım olayım, kendi annem, kendi babam, kendi kardeşim olayım, sevgilim de ben olayım. Gece uyurken saçımı okşayan yine ben olayım. Boynumu öpemesem bile, omzumu öpeyim. Bununla yetineyim. Ben istiyorum ki artık asla gelmeyecek "birilerini" beklemeyeyim. Ben, ben varken, bana sahip çıkayım. Ben, beni daha da bırakıp gitmeden.
A gelsin, biramızı içelim, B ile akşam dışarı çıkalım, C gelsin yemek yapıp yiyelim. Havalardan bahsedelim, bir türlü düzelmeyen dış ülke ilişkileri hakkında salak yorumlarımızı esirgemeyelim, yolda gördüğümüz aptal kızın dedikodusu yapalım ama ne A beni bilsin, ne B içimdeki fırtınaları dindirmeyi denesin, ne C bana kendi hayatına uygulayamadığı öğütlerini versin. Akşam olsun, hepimiz tadı damağımızda kalmış sohbetimiz ile serin evlerimizin, ısıtılmamış yataklarına çekilelim. Ben istiyorum ki, yıktığım duvarlarımın daha sağlamlarını inşa edeyim. Bu sefer kimselerin gelip o duvarları yıkıp enkazında beni çaresizce bırakıp gitmesine göz yummayayım. Ben artık istiyorum ki, gece yatağımda yastığımı, içinden çıkmayı beceremediğim bataklık halindeki dertlerimin gözlerimde topladığı yaşları dökerek ısıttığımı kimseler bilmesin. Kimseler bana, yardım eli gibi gözüken ama aslında aynı bataklığa geri itme amacı taşıyan elini uzatmasın. Ben artık istiyorum ki, arkamdan ne yapacağını bilmediğim alfabenin birkaç harfiyle birleştirilmiş isimleri olan insanlar yüzünden, geri geri yürümek zorunda kalmayayım.
Müsaadenizle ben artık, küllükte yanıp boş yere kül olan sigaraya benzeyen ruhumu da alıp bavuluma içinde hatadan başka bir şey olmayan geçmişimi de tıkıştırıp gideyim. Tek başıma. Siz beni yolun en engebeli kısmında, hiç yanımda olmamışcasına bırakıp yitip gitmeden, ben yanıma kendimi de alıp gideyim. Sona kalan kırıntılarımı da, siz aç kargalar gibi havaya uçurmadan, ben artık gideyim.
Ben artık gideyim çünkü siz hiç bilmiyorsunuz. Siz kendine aynada, hiç tanımadığın birine bakar gibi bakmayı hiç bilmiyorsunuz. İçindeki boşluktan en ummadığın anda fırlayıveren bir canavar, sana hiç asla yapmam dediğin şeyleri yaptırdı mı sırma saçlı kız? Sen hiç acıları kesip atmak isterken, ağladığın geceleri kesip atıyormuş gibi, o sırma saçlarını kısacık kestirebildin mi? Yetmeyince bileğindeki birkaç yeşil damarı öylece kesip atmak istedin mi? Sen hiç sahip olduğun tek şey olan "benliğinden" hastalık mikrobu yayan pis bir böcekmişcesine iğrendin mi sırma saçlı kız? Sen hiç iraden içindeki o koca uzay boşluğuna düştüğü için olmaman gereken yerlerde, olmaman gereken insanlarla, yapmaman gereken şeyleri yaptın mı? Senin ait olduğun yeri bulamadığın, kim olduğunu bilemeyip kendi hücrelerinde kaybolduğun oldu mu? Olmadı. O zaman biz seninle koca bir demlik çayı ortamıza alıp sigaralarımızı yakıp sohbet edemeyiz. Çünkü sen hiç bir şey bilmiyorsun sırma saçlı kız. Çünkü sen belki benden çok şey yaşadın ama asla benim kadar hissedemedin. Çünkü sen asla tırnaklarını avcuna geçirip bağıra bağıra ağlamadın ve çünkü sen asla bir gece üst üste ardı arkası kesilmeyen sigaralar yakıp kendini kimsenin dinlemeye içinin el vermediği o canını derinden yakan, iç organlarını düğümleyen şarkıların kucağına bırakmadın. Çünkü sen hiçbir gün doğumunu yatağında göz yaşları içinde karşılamadın. Sen hiç hislerin canını, iç organların kağıt kesiğine uğramışcasına acıttığı için aldırmak istemedin. Çünkü sen benim hissettiğim kadar hiç hissedemedin. Biz seninle alışverişe gidelim, aynı tabaktan köftemizi yiyelim, biramızı içip hayata sövelim ama biz seninle hiç "yakın" olmayalım. Çünkü benim artık "yakın" "uzak"lara tahammülüm kalmadı.
Ben artık yaptığım her şeyden, çektiğim acıdan kendimi sorumlu tutmaktan mecalsiz kaldım. Bir de sen suçlama beni. Bir de siz suçlamayın beni. Yaptığın her hatadan sonra çektiğin acının üzerine, bir de yüzünün orta yerine kendi şamarını kendin indirmek ne demek hiç bilmeyeceksin, eğer çocukken yaramazlık yapıp düştüğünde, o can acına rağmen annen seni sarıp sarmalamak yerine üstüne bir de yaramazlık yaptığın için seni dövmediyse. Çünkü benim yaptığım hep bu oldu. Çünkü ben yaramazlık yapıp düştükten sonra can acısına rağmen, yaramazlık yapıp kendi canını acıttığı için annesinden bir güzel dayak yiyen küçük kız gibi, her düşüşümden sonra canımı yakanlara kızmak yerine kendi canımı acıttırdığım için bir de canımı ben yaktım. Çünkü benim yaptığım hep bu oldu.
O gün geldi, o yer geldi ve ben artık yıllarla büyümüyorum. Aylarla büyüyorum. Haftalarla büyüyorum. Günlerle büyüyorum ve en acısı ne biliyor musun? Ben artık saatlerle yaşlanıyorum. En acısı ne biliyor musun, benim içim 9 yaşında sevimli bir çocuk, ben 19 yaşında bir genç kız, ruhum ise 79 yaşında bir madam. Sen hiç aynı anda bu kadar çok yaşta oldun mu?
Sen hiç onlarca insana derdini anlatırken,  aslında anlatmak, omzunda saatlerce ağlamak istediğin insanların o onlarca insandan hiçbiri olduğunu fark ettin mi? Ben artık yutkunurken, tükürüklerimi yutkunmak için yutkunmuyorum. Ben artık defalarca, üst üste, boğazımdaki konuşmamı, anlatmamı, asıl derdimi anlatmamı engelleyen yumrularımı yutmak için yutkunuyorum. Olmuyor. Bu da diğer binlerce çabam gibi beyhude oluyor.
Benim her şeyim gibi oluyor. Sadece gibi oluyor. Olması gereken değil de, olması gerekenin gibisi gibi oluyor. Gibi. Olmaz olsun istiyorum. O da olmuyor. Olsun.
Sana her gün binlerce insan gelip hayatında yatıya kalıyor. Bana gelen olmuyor ama gidenler sürüyle.
Ben düştüm. Sakın elini uzatma. Ben kalkmanın bir yolunu bulurum. Düşe kalka bu işler. Ben kalkamıyorum ama gelme ne olursun. Canını seveyim gelme. Gideceksen gelme. Gitmek için gelme bana. Kalmak için gel. Gel, ben sana anlamlar yükleyeyim. Yıllar süresince kaybettiğin anlamları. Gel ben  senin ince belli çay bardağına bir demli çay doldurayım, sigaranı yakayım, öpeceksen de güldüğümde ağzımın kenarında oluşan yaydan öp beni. Dudağımdan öpme beni. Tam kenarından. Sen hiç gelme ya da. Gideceksen gelme bana.
Ben başımın çaresine bakarım.
Ben çok yorgunum. Anlayamayacak kadar. Anlatamayacak kadar. Görmüyor musun, yine bir yazıda daha anlatamadım anlatmak istediklerimi. Görmüyor musun? Ben yapamıyorum. Benim artık yapabildiğim hiçbir şey yok.
Ben artık çok yorgunum. Sen iyisi mi git. Sen iyisi mi bana gelmeden git. Giderken ışığı söndür. Anılarımı bırak, acılarımı, geceleri sarılıp uyuduğum şarkılarımı bırak. Sen iyisi mi git. Bak son otobüs kaçıyor. Tabana kuvvet gitmenin sorumlusunu da ben yapmadan git. Sen iyisi mi git.
Sen de git. Beni benden giden benliğimle, bencilliğime bırak.
Ben beni arıyorum. Nereye koyduysam oradadır ama ben kendimi nereye koyduğumu bulamıyorum. Ben kendimi kimde unuttuğumu hiç bilmiyorum.
Sen iyisi mi git.
Ben yalnızlığımın üstünü örter, ona sarılıp uyurum. Beni asla onsuz bırakmayan yalnızlığımı alır koynumda uyuturum.
Siz iyisi mi beni bırakıp gidin.
Benim büyümem lazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder