5 Ocak 2012 Perşembe


Yapabileceği en yanlış şeyi yapmıştı, en yanlış kişiye bağlanmıştı. Hepsi de farkında olmadan olmuştu. Her gün kendininkinin yanına bir sandalye daha çekip aynı masada yemek yiyorlardı. Her gece üzerlerine yorganı çekip, ona sarılıp uyuyordu. Telefonu çalmadığında arayan hep oydu. En güzel monologlarını onunla yapıyordu. Onun şarkısını dinliyordu. Yolda hep birlikte yürüyorlardı. Doğum günü mumlarını birlikte üflüyorlardı. Otobüste, uçakta, metroda yanında oturan hep oydu. Kaybolduğunda yanında hep o vardı. Ona hediye verilmediğinde, veren oydu. Saçları okşanmadığında okşayan oydu. Bir tek o, onu bırakmıyordu. Her yere peşinden gelen tek kişi oydu. Herkes gittiğinde, gelen de oydu. Her gidenin ardından gelen oydu. Her yeni gelen insanın arkasından başını uzatıp “Seni asla bırakmayacağım.” diyen de oydu. Kısa bir süreliğine ayrılsa bile her zaman döneceğini hatırlatırdı hep. Hep “Bekle.” derdi.
Bekle. Onlar gidecek ama ben geleceğim. Ben hep yanında olacağım.
Kalabalıklarda bile elini bırakmayan hep o oldu. Deli dehşet kalabalıkta bir o bırakmadı. Arkadaş sohbetlerinde, her 1 dakikalık suskunlukta kendini hatırlattı.
Elinde değildi onun. O da ona bağlandı. İkisi de birbirine bağlandı.
Sonra o da zamanla hayatındaki bu “en vefalıya” bir isim verdi. Onu adsız çağıramazdı. Yalnızlık dedi ona. Ona bu isim çok yakışmıştı. İkisi de birbirine çok yakışmıştı.
Çok yanlıştı ama. Çok yanlıştı. Ona bu kadar alışmamalıydı. Yanında bu kadar insan varken onu bu kadar özlememeliydi ama biliyordu. Ne de olsa herkes gidecekti ama bir tek o gitmeyecekti.
Yalnızlık’ı onu hiç bırakmayacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder