17 Şubat 2012 Cuma

Duvara düzgün asılamamış tablo gibisin. Sadece pencerenin perdesini havalandırmaya yetecek bir rüzgarda bile sarsılıp yeri boylayıveriyorsun. Yerini tam bulamadığında oluyor anlayacağın.
Önce şoförün tam arkasındaki koltuğu deniyorsun. Her şey senin kontrolündeymiş gibi geliyor. Omuzlarındaki bu yükü kaldıramıyorsun. Tek amacın seyahat etmek. En arkaya geçiveriyorsun. Her şey senin kontrolünün dışında bu sefer de. Öyle de olmuyor. Ortamdan soyutlanıyorsun. Ortalardan bir koltuğa geçiyorsun. Kapı önü. Her an gidecekmişsin gibi. Her an gitmeye kalkanları engellemen gerekir gibi. Olmuyor. Cam kenarları da olmuyor, üşütüyor. Zaten başını bir omuza değil de cama dayayacağın gerçeğini hatırlatıyor cam kenarları. Can sıkıcı. Yalnızlığını yüzüne vuruyor. Koridor kenarına geçiyorsun. İnsanlar geliyor, insanlar geçiyor. Sana göre değil. Sanki seni koltuğundan kaldırıp önlerine katıp sürükleyeceklermiş gibi. Rahatsız. Güven vermiyor. Bir sürü yer deniyorsun. Olmuyor. Koskoca otobüse sığamıyorsun. Sanki koskoca otobüs bir seni kabul edemiyor.
Kendine yer ararken, binlerce hata yapıyorsun. Zararı hep sana. Omuzlara başın düşüyor, alay konusu oluyorsun. Hareket halindeyken takılıp düşüyorsun, eller uzanıyor, sen ayağa kalkamadan çekiliyor. İlk frenle tekrar düşüyorsun. Rezillik. Açılıp kapanan kapılar üşütüyor. Belin tutuluyor. Sırf yer ararken binlerce hata yapıyorsun. Rezillik. Zararı hep sana.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder